3 Haziran 2009 Çarşamba

Sevgili Cem,

Seni ne kadar özlediğimi bildiğini biliyorum. Numara yapma. Belki de kızmışsındır. Ama sana ulaşmak için canlı yayınlara bağlanıp uzak bir akrabama selam gönderir taklidi yapmayı bile düşündüm. Sonra ya o sırada o kanalı izlemiyorsan diyip tüm kanalların canlı yayınlarına bağlanmaya karar verdim. Sonra da ya o sırada televizyonun açık bile değilse diye düşünüp bu fikrin ne kadar aptalca olduğunu anladım. Sonra dolabı açıp kreması kurumuş doğum günü pastandan biraz yedim. Aslında sana bir daha doğum günü pastası yapmayacağıma söz vermiştim kendi kendime. Nasıl olsa birileri bir yerlerde sana üzerinde müzik çalan ve üfleyince susan mumların olduğu bir pasta alacak ve benim ev yapımı pastam olduğundan da sönük kalacak. Ama sonra yalnızca kabartma tozunu az koymuş olduğumu düşünüp mutlu olabilirim dedim. Kimse yemezse ben yerim bile dedim hatta içimden. Zaten doğumgünü dediğin nedir ki?
Neyse ne diyordum.
Hımm,şey..

Sevgiler,
Emel.
Sevgili Emel,

Yavaştan buraları özlediğimi farkettiğimde tuvalette kaka yapıyordum. Sınavlarımda bittiği için artık tuvaletlerde ders çalışmaktan kurtuldum. Hatta kahve içtiğim bile oldu. Ama çıktığımda kahvenin soğuyacağını bildiğim için yanıma almıştım aslında. O değil de, yirmidört saat boş olmama rağmen yaptığım aktivite sayısını okul zamanıyla karşılaştıramam. Bide gelgör ki, okul zamanı o kadar "ulan finaller bi bitsin"le başlayan cümle kurduk. İşte insanoğlu böyle, doyumsuz.

Bu arada baya değiştim galiba. Yemek yapmak istemiyorum, yaprak dökümünün finalini kaçırdım, odamın düzenini değiştirdim mesela. Ha bide tuvaletimi bitirmeden sifon çekiyorum artık.

Sevgiler,
Cem.